EGE'DEN BİR HABER

SORGULAMANIN ÖNEMİ

Bahri AĞIRTAŞ

Bir toplumda insanların sorgulamayı alışık hale getirmesi çok önemli ve gereklidir. Sorgulayan insanlar toplumların gelişmelerini hızlandırır ve tüm değerlere katkı sunarlar.

Peki sistemin yaşamımıza dayattığı bazı kuralları neden sorgulamalıyız?

Bu sorunun yanıtı çok uzun, geniş ve meşakkatlıdır. Bir olayı bir kuralı sorgulamak için, öncelikle kişinin kendisini
sorgulaması gerekir. Zira o kişinin; ben kimim, yaşamın neresinde yer alıyorum, ne yaptım, ne yapmalıyım? sorularına yanıt bulup kendisini analiz etmesidir. Bunu yapmadığı sürece paradigması iflas eder, başkalarının düşüncelerini ve kurulu sistemlerini sorgulayamazlar. Sadece egolarını tatmin ederler.

Şayet idare mekanizması “heyula” (ürkütücü) bir rotaya girmişse ve “spesifik” yaşam tarzını topluma benimsetmeye yeltenmişse uhdesindeki insan tipini yaratmaya başlamış demektir. Böylece toplumdaki ‘naif’ insanları kendi izdüşümü haline getirecek ve toplumun uygarlaşma sürecini kesintiye uğratacaklardır.

İşte ‘naif’ dediğimiz bu toplum kesimi, kendisini “YETİMLERİN HİZMETKÂRI MİRAÇ ORBAY” olarak tanıtan, özel bir jetle İstanbul’a uçan, “WİNPOOT” marka otomobille olimpik yüzme havuzlu malikaneye yerleşen, aynı araçla Ayasofya’da cuma namazı kılmaya giden bu tarikat şeyhinin nesnel yaşamını, kendi öznel düşünceleriyle değerlendirmektedir.

Zira, 28 ARALIK 2011 gecesi Uludere ilçesine bağlı (ROBOZKÉ) köyünde T.H.K.’ nin F16 savaş uçaklarıyla yapılan bombardıman sonucunda 34 sivilin ölmesi olayının nesnelliği bu ‘naif’ insanlar tarafından kabul görmemesi, ancak kendi öznel düşüncelerine göre karar vermeleri çok acıdır.

Toplumun kayda değer bir kesimi, yaşamdaki birçok olayları, sorgulamaktan imtina etmektedir. Sebebi manidardır. Sorgulamayla inatçılık iç içe geçmiş iki kavramdır. Sorgulamayan bir kişi iradesini inatla SADAKAT gösterdiği kişiye havale eder. Çünkü biat ettiği kişinin her zaman en doğruyu düşündüğünü kabul eder ve buna inanır.

Değerli okuyucularım, bu iki kavramla ilgili küçük bir öykü anlatmak istiyorum. Günlerden bir gün AĞA , en yakın “PEYE”si (adamı) olan HÜSO’yu yanına çağırır. HÜSO git HEMO’yı vur der. HÜSO gitmek için hemen kapıya yönelir. Ağa peşinden bağırır: HÜSO dur hele! Sen şimdi hangi HEMO’yu vuracaksın. Bu memlekette onlarca HEMO var. HÜSO: He valla ağa ben hangi HEMO’yu vuracağım? Şimdi beni iyi dinle der: Lacivert ceketli, siyah şalvarlı vede şapkalı olan HEMO’yu vuracaksın. HÜSO tamam ağa der ve “KANLIKUYU” meydanına gider. Epey bekledikten sonra tarif edilen kıyafette bir vatandaş gelir. HÜSO aklı sıra bir yanlışlık yapmayayım diye adama sen HEMO’mısın? diye sorar.O da: Ben HEMO olsam ne olur? diye cevap verir. HÜSO artık emin olmuş ve silahını adama doğrultup bir şarjör mermi boşaltır. Adamcağız yere yığılır. Bu esnada derki: Aslında ben HEMO değilim. Ama genede HEMO’yum.

TORBALI/17.09.2022
Bahri AĞIRTAŞ

Paylaş
BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
YAZARIN SON YAZILARI
YENİ ORYANTALİZM - 27 Eylül 2024 01:04
YILMAZ GÜNEY TAHAMMÜLSÜZLÜĞÜ - 24 Eylül 2023 14:34
TARIM İŞÇİLERİ BİRLEŞİN ! - 9 Temmuz 2023 16:09
BURUK BİR MAYIS - 1 Mayıs 2023 14:16
TOPLUMSAL FELÇ - 27 Şubat 2023 01:14
YERYÜZÜ CANLI BİR KİTAPTIR - 30 Ocak 2023 22:43
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 1 YORUM
  1. Ahmet önkul dedi ki:

    Harika bir yazı tebrikler.orneklerle daha da güzelleşmiş.

BİR YORUM YAZ