ELEŞTİRİ VE ÖZELEŞTİRİNİN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ
Değerli okurlarım,
Eleştiri yapan eleştirmen, hangi anlayışın temsilcisi olduğunu unutmamalıdır. Bu eleştiri alanları edebi, siyasi, kültürel, ekonomi ya da sivil toplum kuruluşları olarak adlandırabiliriz. Ben bir sivil toplum kuruluşunun başında olduğum için eleştirilerim de bu alanı kapsayacaktır.
Akademik çalışmalar, eleştiriyi üç kısma ayırır. 1-Varoluşçu, 2- Freudçü, 3- Yapısalcı eleştiridir. Bu tasnifin dışında; tarihsel, sosyolojik ve Marksist eleştiri yöntemlerini de eklemek gerekir. Bunların açılımını bir sonraki yazımda yazacağım.
Toplum olarak hem eleştiriden hem de özeleştiriden hoşlanmadığımızı söyleyebiliriz. Zira eleştirinin kriterlerini ve yararlarını kavrayamadığımız için muhataplar açısından dayanılmaz bir tahammülsüzlük meydana gelir. Dolayısıyla o toplumun veya kuruluşun dinamiklerinin çalışmaları ve birliklerinin paradigmaları iflas noktasına gelir. Eleştiri mekanizması hayata geçirildiğinde toplum tarafından ya “övgü” ya da “sövgü” olarak anlaşılır.
Eleştirinin bu dayanılmaz hafifliği özellikle hemşehri derneklerinde kabul görmüştür. Bir örnek vermek gerekirse; 31 Mart 2024 Mahalli Seçimlerde birden fazla dernek başkanı belediye meclis üyeliği için farklı partilerden aday-adayı oldular. Seçim öncesinde ben bir yazımda, “Bu arkadaşların aday-adayı olmaları doğaldır. Ancak etik olarak dernek başkanlıklarından istifa etmeleri gerekir.” dedim. Çünkü sivil toplum kuruluşlarında, özellikle hemşehri derneklerinde bu davranış birlik ve beraberliği zedeler.
Değerli okurlarım,
Yukarıda bahsettiğim dernek başkanları İzmir ve çevre illerdeki başkanlardır. Dahası bu arkadaşlar derneklerini Ege- Şanlıurfa Federasyonu’na intikal ettirdiler. Ben asla buna karşı değilim. Birlik ve beraberlik çok önemlidir. Zira bu beraberliğin yapısal olarak uzun ömürlü olması yukarıda tasnif ettiğim ” tarihsel” ve “sosyolojik” eleştiri kapsamında tartışılmalıydı. Geçmişte yapılan hataların üstü örtülmemeli, muhatapları arasında sorgulanmalıdır. Aksi takdirde önümüzdeki süreçte aynı hataların vuku bulması muhtemeldir.
Elbette birlikten kuvvet doğar. İşte bu kuvvet o derneğin ya da federasyonun dinamizmini arttıracak, çalışmalarının önünü açacak, temizlenmiş, süzülmüş birçok başarının formülasyonu olacaktır.
Öncelikle birlik olgusunun güncel bir önem teşkil ettiğini anlamada zorluk çekmiyoruz. Ancak birlik ve beraberliği oluştururken kiminle, niçin, nasıl sorularına da doğru yanıt vermemiz gerekir.
Yani bazı önemli şeyler doğal akışına bırakılmamalı, ana meselelerde ilkesel birliğin sağlanması gerekmektedir. Federasyon bünyesinde bir araya gelen dernek yöneticilerinin birbirini tanıması ve anlaması eski dernekçiliğin kötü alışkanlıklarını bertaraf etmeleri gerekmektedir. Örneğin: biz Viranşehirliler ve Siverekliler Derneği olarak “aşiretçilik” ve “particilik” yapmama ilkelerine sıkı sıkıya bağlı olduğumuzu söyleyebilirim.
Değerli okurlarım,
Hepimizin bildiği gibi dernekler “baba ocağı” olarak kabul edilir. Hiçbir üye tüzüğün dışına çıkmadığı sürece o dernekten tasfiye edilemez. Dernekler veya federasyonlar sadece taziye, düğün, siyasi parti veya devlet kurumlarını ziyaret etmekle yetinmemelidir. Günün ve çevrenin koşullarına göre projeler üretmelidir. Eski gelenekçi dernekçiliği tasfiye edip yenilikçi bir konuma getirilmelidir.
Dernek üyelerinin aşırı, aşağılama veya yüceltme alışkanlıklarından korunmak için eğitim çalışmalarının yapılması önem arz etmektedir. Aşağılama veya aşırı yüceltmeyi sorgulamak için bir örnek vermek istiyorum;
Nekrasov ve beraberindeki birkaç kişi Dostoyevski’yi ziyarete giderler. Ziyaretçiler aşırı derecede onu överler. Ziyaretçiler gittikten sonra Dostoyevski, “Ne acı! Olağanüstü yeteneklerimin olduğunu düşünüyorlar. Aşağılık ve sıradan biri olduğumu anlayabilselerdi keşke.” diye kendini sorgular. Bana göre burada biraz abartılı bir ifade kullanmış olsa da eleştiri ve özeleştiriye önemli bir derinlik kazandırmıştır. Saygılarımla.
15.07.2024
Torbalı Viranşehirliler
ve Siverekliler Der. Bşk.