BEKLEYİP GÖRELİM
Ülkemiz, 2025 yılı itibarıyla çok yoğun bir siyasi atmosfer içine girmiş bulunuyor. Son gelişmeler ile siyaset sahnesindeki ciddi çatışma ve akabinde oluşan siyasi kırılmalar, gelecek süreçte ülkemizin nasıl şekilleneceğine dair önemli ipuçları sunmakla birlikte önemli ölçüde de beliksizlikler göstermektedir.
Bugünkü yazımda, güncel siyasi kırılmalar ve gelişmeleri, Ülkemizin toplumsal yapısına etkilerini ve yaşanacak olası senaryoları sizlerle paylaşacağım.
Son dönemde, iktidarın kendine muhalefet edenler üzerindeki baskılarını artırdığı iddiaları ve demokratik işleyiş ve hukuki süreçler açısından ciddi tartışmaların olması, vatandaş üzerinde endişelere yol açmaktadır.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması, muhalefetin önemli isimlerinden birinin siyaset sahnesinden uzaklaştırılması olarak algılanıp, bu durum, sadece CHP ve diğer muhalefet partilerini değil, aynı zamanda birçok Sivil toplum kuruluşlarını da endişeye sevk ettiği iddia edilmekten öte bazı uygulama ve açıklamalar toplumun önünde gerçekleşmektedir.
Türkiye’de siyasal rekabetin sertleştiği bu süreç, ilerleyen dönemlerde daha geniş çaplı siyasi krizlere yol açabilirliği hususunda, takip edebildiğim çok sayıda siyasi ve Akademik çevreler, görüş ve endişelerini dile getirmektedirler.
Bütün bu gelişmeler olurken, Hükümetin, uzun süredir gündemde olan yeni anayasa çalışmaları için tekrar harekete geçtiğini görüyoruz.
Meclis Başkanı’nın siyasi partilerle yaptığı görüşmeler, anayasa değişikliği konusunda uzlaşma sağlanıp sağlanamayacağını belirleyecektir.
Muhalefetin, son günlerde yaşanan gelişmelerle ilgili bir çok endişesi varken, öncelikli olarak, yürütmenin elinde bulundurduğu yetkilerinin yeniden düzenlenmesi ve güçler ayrılığı ilkesinin güçlendirilmesi konularında ısrarcı olacağı bilinmekte ve görülmektedir.
Bugün itibariyle, İki kutupta toplanmış siyasi partilerimizin, aşağıdaki konular üzerinde bir uzlaşıya varamadıkları ortada iken, bundan sonra anlaşacakları da çok bir ihtimal olarak görülmemektedir.
*Cumhur İttifakını oluşturan partilerin, Başkanlık sisteminin devam etmesi gerektiğini savunmaları,
*Cumhurbaşkanı, Sayın Erdoğan’ın, yeniden aday olup olamayacağı konusundaki belirsizliğin sürmesi,
*Ak Parti yetkililerinin, Sn. Erdoğan’ın dördüncü kez aday olmasının hukuki zeminde mümkün olduğunu savunmaları,
*Muhalefetin, Sn.Erdoğan’ın 4.kez adaylığının anayasaya aykırı olduğunu iddia etmesi,
*Muhalefetin 2025 yılı sonbaharına kadar bir erken seçim talebi…
Buna benzer tartışmalar ve belirsizliklerin, siyasi tansiyonu, önümüzdeki günler ve aylar içinde daha da artıracağını göstermektedir. “Tavşan kaçar kurtulurda, hay hay’cılar olmasa”
Yıllardır bu siyasi çekişmelerin, Milletimize bir fayda sağlamadığını görüp bu Atasözümüzü hatırlarım.
Şayet, bu konular birde yargıya taşınmış olursa, Türkiye’de siyasi belirsizliklerin daha da derinleşeceği aşikardır.
Ben, Sn. Erdoğan’ın olası adaylığı durumunda, muhalefetin nasıl bir strateji izleyeceğini de bu günden çok merak ediyorum.
Sanki CHP’de, Sn. Özgür ÖZEL’in, son Kurultayda gördüğüm, Sn. Erdoğan’ın karşısına kendisini hazırladığıdır.
Tüm bu saydığım nedenler, zor bir soru ve sorun olarak önümüzde dururken, bu siyasi gelişmelerin, Ekonomik krizle birleşmesi, top yükün halkın tepkisini daha çok artıracaktır. Yüksek enflasyon, işsizlik oranlarının artışı ve TL’nin değer kaybı gibi faktörler, halkın, Hükümetin ekonomi yönetimine, güvenini azaltacaktır. Muhalefet, bu durumu kendi lehine çevirmeye çalışırken, Hükümet, doğal olarak, sosyal yardımlar ve destek paketleri ile halkın desteğini koruma çabasını sürdürecektir. Ancak, ekonomik verilerin kötüleşme sürecinin sürmesi ve olası bir erken seçim halinde seçmenin tercihinde önemli değişiklik yaşanabiliceği kaçınılmazdır. Hükümetin, olaylara müdahalesi ve Adli süreçlerin, uluslararası alanda eleştirilere maruz kalması, Türkiye’nin dış ilişkilerinde de zaman zaman istenmeyen gerilimlere yol açabilir. Bugünden yarına görünen odur ki; Güncel siyasi gelişmelerin devamı, gözaltı ve tutuklamaların sürekliliği, Kayyum atamaları,12 yıl sonra Gezi Parkı suçlularının ortaya çıkarılması, hukukun işlemediği ve Adaletin sağlanamadığı hakkında muhalefetin iddia ve propagandaları toplumun geniş kesimlerinde rahatsızlık yaratmaya başladığı görülmektedir. Ama, şunu unutmamak lazım, 2019 öncesine gidildiğinde ve Gezi olayları hatırlandığında, CHP’nin karnesinin çok da iyi olmadığını, Milletin çoğunluğu bilmektedir. Ayrıca boykot başlangıcı sürecinde Sn.ÖZEL’in yaptığı hatalar göz ardı edilmemelidir.
Sonuç olarak, Muhalefetin iddiaları, yeni anayasa tartışmaları, Sayın Bahçeli’nin, terörün bitirilmesi ile ilgili önerileri üzerindeki malum baskılar, Sn .Erdoğan’ın adaylığı, ekonomik kriz, bozulan siyasi dengeler vb. Sebeplerden dolayı, Ülkemiz öyle veya böyle kritik siyasi süreçleri yaşayacağı aşikardır.
Tarihi ve Türk Tarihini bilenler çok iyi bilirler, dünyanın geçmişinde, Kardeşler, Baba Oğul, Beyler ve Beylikler arasında, Demokratik ortamlarda bile güçleri elinde bulunduranlar ile mevcut hükümetler arasında, taht ve iktidar mücadeleleri en acımasız şekilde yapıldığı bilinmektedir.
Benim anlayışıma göre, aklın, sevginin ve edebin öncülüğünde sorunların çözülmesidir. Maalesef bu hiç bir dönemde mümkün olmamıştır. Ben bayrak mitinglerinin yapıldığı ve Sayın Bahçelinin, 2007 Yılından itibaren 10 yıla yakın bir sürede, sürekli Sn. Erdoğan’a, sövgülü siyasetini, MHP İzmir İl Yönetim Kurulu üyesi olduğumda, yazdığım yazımda “Babasına söverek oğlunu kazanamazsın” diye eleştirmiştim.
Önümüzdeki süreçte, “Yalancı dünyanın sahte kahramanları” Ülkemiz siyaseti içinde oynamaya devam ettiği sürece, benim arzularımın hiç bir zaman gerçekleşmesi mümkün olmayacaktır. Halkın tepkisi, siyasi partilerin hamleleri, mevcut yönetimin alacağı kararlar ve dış ilişkilerde yürütülecek diplomasinin sonuçlarını, kim lehine çevirebilirse, Ülkemizin geleceğinin belirlenmesinde onlar etkili olacaktır.
Bekleyip görelim.
8 Nisan 2025
HOŞÇA KALIN